Su

İnsan, besin maddelerinin eksikliğinde haftalarca hatta yıllarca yaşayabilirken susuzken yaşam ancak birkaç gün idame ettirilebilir.

Vücudumuzun %60-70’ini oluşturan su, yaşam için vazgeçilmezdir. Vücut su içeriği bireysel farklılıklar gösterir ve yaş ilerledikçe azalır. Her ne kadar su miktarı azalsa da görevi ve önemi aynı kalır.

Suyun asıl kaynağı doğadır, vücudun ihtiyacı olan su kaynakları canlı su dışında madensuyu (soda değil), çok açık bitki çayları, ayran, taze meyve ve sebze suları ile de sağlanabilir. Suyun kaynağı yalnızca içilen sıvı gıdalar değildir, besinlerin parçalanmaları sonrasında oluşan su da ihtiyacımızın bir kısmını karşılar. Yine de en değerli içecek her zaman sudur. İçilen suyun miktarı kadar ne zaman içildiği ve kalitesi de önemlidir. Özellikle de canlı su cam şişede, toprak kapta, akarsudan alınan ya da bazı medikal sistemler ile canlandırılan sudur.

Çay, kahve, alkollü ve alkolsüz içeceklerin hiçbiri suyun yerine geçmez. Ülkemizde çok tüketilen çay, kahve, meşrubatlar ya da alkol, su ihtiyacını karşılamadığı gibi diüretik (su atıcı) oldukları için vücudun su ihtiyacını artırırlar.

Ne kadar su içmeliyiz?

En sık sorulan sorulardan biri, günlük su ihtiyacının ne kadar olduğudur. Bu soruya verilen cevap genellikle 1.5-2 litre’dir. Fakat her bireyin su ihtiyacı farklıdır. Yapılan çalışmalar ile bilimsel olarak kanıtlanmış olan miktar, 40 ml/kg’dır. Bu miktarın, egzersiz yapıldığında (öncesinde en az 500 ml, egzersiz sırasında 250 ml ve sonrasında 500 ml su ek olarak içilmeli), kafeinli ve alkollü içecekler tüketildiği zamanlarda (bir bardak veya kadeh başına ortalama 200 ml su ek olarak içilmeli) ve yaz aylarında 50 ml/kg’a kadar artması gerekir.

Günlük içtiğiniz suyu ölçemiyorsanız ve yeterli olup olmadığını merak ediyorsanız bunu anlamanın en pratik yolu, idrar rengi takibidir; açık renkli, rengi suya yakın olan ve kokusuz idrar yeterli su tüketildiğinin göstergesidir.

Neden su içmeliyiz?

Susuzluk hastalıkların oluşmasını kolaylaştırıcı ya da zemin hazırlayıcı bir faktör olduğu kadar, iyileşmeyi de engelleyen önemli bir faktördür. Susuz bir bedenin sağlıklı olması beklenemez.

Günlük su ihtiyacı karşılanmadığında kanın yoğunluğu artar, organlara az miktarda oksijen ve besin maddesi taşınır (bunun sonucu hipoksi belirgin hale gelir); hücrelerde kronik dehidratasyon (sıvı ve su kaybı) meydana gelir ve bağışıklık sistemi zayıflar, temizlenemeyen beden zaman içinde asidik hale gelir ve hastalıklara zemin hazırlar. Susuzluk asitliğe, asitlik de hastalıklara giden yoldur. Susuzluğun dezavantajları er ya da geç, genç ya da ileri yaşta, hastalıkta ya da iyileşme döneminde karşımıza çıkacaktır.

İnsanın yaşamını devam ettirmesi için en az oksijen kadar önemli olan suyun, vücutta görevlerini ve önemini şöyle sıralayabiliriz:

  • Dokunun sağlıklı beslenmesi için temel maddedir.
  • Tükürük ve mide salgısında bulunarak, gıdaların parçalanmasına ve sindirimine destek sağlar.
  • Toksin ve diğer atık maddelerin vücuttan atılmasını sağlar.
  • Vücut ısısını düzenler.
  • Böbreklerin iyi çalışmasını sağlar.
  • Eklemlerin kayganlaşmasını sağlar.
  • Hücredeki tüm reaksiyonlarda önemli rol oynar.
  • Vitaliteyi artırır.
  • Bu liste uzar gider... Çünkü su hayattır.

Susuzluğun belirtileri nelerdir?

Kişinin su içme alışkanlığının olmamasına bağlı olan duruma kuru beden, susuz beden veya dehidrate beden denir. Susuzluk unutulan ve hatırlanan bir dürtüdür. Su içme alışkanlığı olmayan bir kişinin susuzluğa dair fark ettiği bir bulgu başlangıçta olmayabilir. Ancak halsizlik, yorgunluk, ateş basmaları, hazımsızlık, yanma, kabızlık gibi sindirim şikâyetleri, sırtta ve eklemlerde ağrı, vücutta ısı değişiklikleri, konsantrasyon bozukluğu, kas gücü kaybı, baş ağrısı, baş dönmesi, astım, alerjiler, stres, yaşlanma, yüksek tansiyon ve metabolizma bozuklukları gibi pek çok durumun oluşumunda kronik dehidratasyonun anlamlı bir yeri vardır.

Besin zehirlenmesi, mide nezlesi, bağırsak enfeksiyonu, güneş çarpması gibi durumlarda şiddetli kusma ve ishal ile gelişebilen sıvı kaybında hâkim olan tablo; halsizlik, yorgunluk, kas ağrıları, ateş yükselmesi ve üşümenin hâkim olduğu sıvı ve elektrolit kaybıdır. Bu hastalıkların da en etkin tedavisi damardan sıvı replasmanı (yerine koyma) yapmaktır. Serum tedavisi ile hastanın dakikalar içinde canlanmaya başlaması da suyun öneminin göstergelerinden biridir. Evet, su hayattır!

VÜCUTTAKİ SUSUZLUĞUN BELİRTİLERİ

Su içme alışkanlığı olmayan ve çay, kahve, asitli içeceklerle hayatını idame eden bir bedende belli bir yaştan sonra (orta yaşın üzeri) bazı tipik özellikler görülür. Ancak unutmamak gerekir bahsedilen semptomlar sadece susuzluk belirtisi olmayabilir.

  • Cilt kuruluğu
  • Cilt kırışıklığı
  • Dudaklarda çatlaklar
  • Ellerde kırışıklık (yaşına uygun olmayan)
  • Ağız kuruluğu
  • Saçlarda kuruluk
  • Tırnaklarda kırılma
  • Ciltte kızarıklık, dokunmayla artan kızarıklık
  • Sık baş ağrısı
  • El ve ayaklarda soğukluk ve kolay üşüme
  • Üst kollarda kaşıntı
  • Bacaklarda ödem ve ağrılı selülit
  • Çabuk yorulma
  • Sık acıkma
  • Kabızlık

Su İçme Alışkanlığı Kazanmak İçin Öneriler

  • Ne kadar su içmeniz gerektiğini ölçün
  • Suyu kendinizi sıkmadan küçük miktarlarda için
  • Her ortamda yanınızda su bulundurun
  • Eğer suyun tadını sevmiyorsanız tatlandırın (bir dilim limon, çilek, nane ya da elma ile)
  • Sıvı ihtiyacınızın bir kısmını bitki çayları ile karşılayın
  • Susuzluğunuzu giderdiğini düşündüğünüz çay, kahve gibi içeceklerin miktarını azaltın

Bu konuda ve benzer konularda daha fazla bilgi edinmek için “Antienflamatuar Beslenme Rehberi’’ kitabımdan faydalanabilirsiniz.

Nöralterapi ve Hüseyin Nazlıkul’un diğer tedavi yöntemlerine buradan ulaşabilirsiniz.

Dr. Hüseyin NAZLIKUL,  M.D.,  PhD.
IFMANT = Uluslararası Nöralterapi Federasyonu Başkanı
Bilimsel Nöralterapi Regülasyon Derneği Başkanı