Hastalık Olduğunda Vücutta Neler Oluyor?

Sağlığımız; bütün organ sistemlerinin arasındaki istikrarlı ve hassas bir şekilde sürdürülen dengenin bozulması durumunda tehlikeye girer.

Sağlığımız; bütün organ sistemlerinin arasındaki istikrarlı ve hassas bir şekilde sürdürülen dengenin bozulması durumunda tehlikeye girer. Tabii ki yaralanmalar ya da zehirli maddelerle de hastalıklar meydana gelebilir. Ancak uzun süre maruz kalın­mış ve yeterli dinlenme şansı bulunamamış aşırı yüklenmeler de hastalık sebebi olabilir.

Normal şartlarda vücudumuz acil bir durum olsa dahi ha­yati öneme sahip süreçleri sorunsuzca sürdürmektedir. Me­sela bir kazada kolumuzu kırdığımız zaman nefes alıp veri­şimiz ve sindirim sistemimiz hiçbir şey olmamış gibi devam eder. Bütün bunlara ek olarak vücut iyileşme sürecinin ağır yükünü de üstlenmek zorundadır. İşte bu gibi durumlara ek olarak sağ­lığı tehdit eden ilave yüklenmeler ortaya çıkarsa sistem bozulur. Tüm bu süreçlerde sinir sistemimiz çok önemli bir role sahiptir.

Hastalığın temelinde, sinir sisteminin yanı sıra “bağ doku­sunda yerleşmiş olan ve beden tarafından atılamayan toksin­ler” gibi vücudumuzda biriken yıkım ürünlerinin de önemli rolü vardır. Kişinin rahatsızlığı her ne olursa olsun bedenden bu toksinler uzaklaştırılamıyor ve bedenin sahip olması gere­ken düzen (regülasyon) sağlanamıyorsa bir adım sonrasında organlarda ve dokularda fonksiyonel düzensizlikler meydana gelecek, bu düzensizlikler uzun süre devam ettiğinde kronik hastalıklar şeklinde kendini gösterecek ve organlarda yapısal hasarlar oluşacaktır.

Hastalıkların en önemli belirtilerinden biri olan AĞRI du­yusu tamamen sinirsel mekanizmalarla oluşur. Ağrı sempa­tik sistemin katılımı olmadan olmaz. Ağrı konusunda ya­pılan yeni ve kapsamlı çalışmalar, nöralterapi alanında 100 yıldan fazladır yapılan gözlemleri doğrular niteliktedir. Evde yaptığımız bir tamir çalışması sırasında çekiçle çivi yerine başparmağımıza vurunca ya da sporda ayağımızı burkunca bağımsız sinir noktaları (uçları) olarak tanımladığımız, bağ dokusunda serbest olarak sonlanan sempatik sinirler aktive olur. Bu sinir uçları “nosi reseptörler” olarak adlandırılır. Büyük oranda ciltte, kaslarda ve iç organlarda bulunurlar. Sinir lifleri omuriliğe ve beyne bağlıdır. Sakatlanma durumunda, bu sinir uçları “uyarı sinyali” olarak acı hissini (bilgisi­ni) gönderir. 120 m/sn hızında olan bu sinyal, sinir liflerinden vücuda bildirilir ve vücut hemen tepki verir. Biz de zarar veren şeyden uzaklaşırız ya da yaptığımız işi bırakırız. Bu durumda sakatlanmış olan kısım korunmuş olur.

Beyin eldeki bir sakatlık ya da ayaktaki burkulma (zorla­ma) durumunda hemen hareketsizlik ilan eder. Sistem kendini koruma programına alır. Sakatlık iyileşir iyileşmez, ağrı sinyali ortadan kaybolur. Hareketsizlik sinyali biter. Sinir ağları sakin­leşir ve ağrı azalır. Bununla birlikte hastalıkların oluşumunda bazen ağrı ile kendini belli etmeyen durumlar olabilir ya da tam olarak iyileşememiş “mide ya da bademcik” gibi iç organlarda iltihaplanmalar söz konusu olabilir. Bu sessiz iltihaplanmalar, tıpkı için için yanmakta olan bir kor gibi tepki vermez, ancak sinir lifleri vasıtasıyla devamlı “sessiz sinyaller” yayar.

Bazı du­rumlarda ise bu organlar etraflarına toksik maddeleri ya da hastalık taşıyıcı ajanları yayar. Tüm olanlara rağmen bizler hiçbir şey fark etmeyiz; ta ki vücut güçsüzleşene ve bu sorunların üstesinden gelemeyecek düzeye gelene kadar. İşte o zaman bu yanan kor ateş birden alevlenir. Örneğin; zararsız olan basit bir enfeksiyon (soğuk algınlığı) ya da iş stresi gibi bir durumda direnç kapasitesi ortadan kalkar ve has­talık belirtileri ortaya çıkar.

Bu durumda vücutta beklenmedik tepkimeler oluşabilir. Çünkü sinir yolları ve özellikle de sempatik sistem, saklanıp belirti vermeyen bu hastalık sürecinden dolayı aşırı yorgundur ve olması gerektiğinden fazla yüklenmiştir. Hal böyle olunca da yanlış yönlendirmeler ya da sinir ağlarının tümünde kısa devreler meydana gelir. Bundan dolayı ağrılar ya da şikâyetler genelde sorunun olduğu yerde değil, vücuttaki başka bir yerde ortaya çıkmaya başlar. Bu durum ise, hastanın doktora müra­caat ettiği şikâyetinin aslında görünmeyen başka bir hastalığa ait olduğu anlamına gelir. O zaman da hastalığın teşhisi ve do­layısıyla tedavisi zorlaşır. Bu zorluk, hastalığa sebep olan asıl etkenlerin izini bulmayı bir hırsız-polis oyununa çevirir.

HASTALIK OLDUĞUNDA VÜCUT NASIL DAVRANIYOR?

Bedenin sağlıklı olabilmesi için kendini sürekli düzenlemesi ve otomatik olarak tamir etmesi temeline dayanan bü­tüncül bir tedavi yaklaşımı benimsenmelidir. Tamamlayıcı tıb­bın duayeni olan, benim de tamamlayıcı tıp ile tanışmamda ve bu alanda gelişmemde büyük emeği geçen rahmetli hocam Prof. Dr. Herget, bu yakla­şımı nöro-vejetatif ortamda tedavi olarak tanımlardı. Ben de yaptığım bu tedavile­rin toplamına Nöro-Vejetatif Matriksin (Bağ Dokusu ve Te­mel Madde Sistemi) Te­davi ile Regülasyonu diyorum. Burada nöralterapiyi temel alarak bağ dokusunun temizlenmesi ve regülasyonu için diğer uyarı tedavilerinin de devreye girmesi söz konusudur.

Nöro-Vejetatif Matriks Tedavi Regülasyonu uygulandığında beden “kendi kendini iyileştirmek” üzere teşvik edilir ve böyle­ce regülasyon düzensizliğine neden olan engeller veya tıkanık­lıklar ortadan kaldırılır.

Bu bütüncül yaklaşım, aynı zamanda sağlığın güçlendi­rilmesidir. Burada asıl amaç, hastalıkla mücadeleden çok, in­sanın sürekli sağlıklı kalması ve hastalanmaması için bedeni desteklemektir.

Hastalıklar birdenbire ortaya çıkmaz. Çoğu kez altta yatan pek çok küçük olumsuz uyarıdan ve başlangıçta bizi zorlamayan ya da farkında olmadığımız toksin yükünden kaynaklanırlar.

Organlarımızın tümü, sinir sistemi ve omurilik ile enteg­re bir şekilde bağlantılıdır. Bel omurları arasındaki çıkış nok­talarından (açıklıklardan) sinir uçları çiftler halinde sağa ve sola doğru omuriliği terk eder ve buradan ilerleyerek, kaslara, eklemlere, ligamanlara, tendonlara, dolaşım sistemine ve iç organlara ulaşır. Organlardan da dallanarak kasların içlerine ve deri katmanlarına gider. Burada her santimetrede 200 sinir ucu bulunmaktadır. Bu sinir uçları “basınç, darbe” gibi meka­nik uyarıları, dışarıdan gelen termal iletileri (sıcaklık değişim­lerini) veya kimyasal uyarıları kaydeder. Bu sinir uçları tabii ki vücut içinden gelen sinyallere de tepki verir. Vücuttaki ağrı uyaranlarının yaklaşık %5’i farklı organlardan gelerek, cildin ve kas sisteminin sinirlerine yayılır. Bu durum bize bir kalp en­farktüsü (kalp krizi) durumunda sol kolun ve elin ağrımasının ya da safra düzensizliğinin omuz bölgesine ya­yılmasının sebebini açıklar. Omurganın çeşitli kısımlarından sinirlerin çıkmasına göre “farklı seviyeler = farklı segmentler”den bahsedilir. Her segmentten çıkan sinirlerle farklı organlar beslenir. Hangi segmentteki organın hasar görmüş oldu­ğu ve hasarın hangi cilt bölgesine yayıldığı doktor tarafından saptanmalıdır.

Bu konuda eğitim almış olan bir nöralterapi uzmanı hekim segmental düzensizlik diye tanımlamış olduğumuz fonksiyon bozukluğunu hemen fark eder. Sorunlu organ­dan kalkan sinir refleksleri yoluyla belirli cilt bölgelerinde ağrılı veya aşırı uyarılmış alanlar bu tanımlamanın yapılmasına yar­dım eder.

Saklanmış “sessiz” hastalık süreçleri “Bozucu Alan” olarak adlandırılır. Bozucu alanlar, genellikle saklı kalmış kronik ilti­haplanmaları, kronik sorunları veya sakatlanmaları gösterir. Bu hastalıklar herhangi bir belirti vermez, bu yüzden sıklıkla fark edilemez. Ancak organizma için devamlı yük oluşturur ve onu zamanla aşırı yükler. Dolayısıyla otonom sinir sisteminin işini aksatır ve önemli vücut görevlerinin sağlıklı akışının devamına engel olur.

Dr. Hüseyin NAZLIKUL
IFMANT = Uluslararası Nöralterapi Federasyonu Başkanı
Bilimsel Nöralterapi Regülasyon Derneği Başkanı 

Faydalandığım Kaynaklar:
•    Nazlikul, H: Nöralterapi Ders Kitabı 
•    Nazlikul, H: Nöralterapi Başka Bir Tedavi Mümkün
•    H. Barop’un (Çevirmen H. Nazlikul) Nöralterapi Atlası 
•    L. Fischer’in  ( Çevirmen H. Nazlikul ve Y. Tamam) Nöralterapi Kitabı
•    James W. NcNabb ( Çevirmen H. Nazlikul ve Y. Tamam) Eklem ve Yumuşak Doku Enjeksiyonları
•    Weinschenk, S: Neuraltherapie 
•    Fıscher, L et: Lehrbusch Integrative Schmeztherapie